Kendimden kısaca bahsedecek olursam 1983 Bandırma doğumluyum. Küçükken 2 sene anaokuluna , az büyüyünce 5 sene ilkokula , biraz daha büyüyünce 3 sene orta okula (Bizim zamanımızda ilköğretim yoktu) (Sahi yine ilköğretimler ayrılıp ilkokul orta okul oldu değil mi?) ergenliğimde de ilki askeri lise olmak üzere toplamda 3 yıl liseye gittim. Çoktan seçmeli sınavlardaki gözle görülür başarılarım haricinde okumayı pek de seven bir çocuk olmadım hiçbir zaman. Neyse babamın "okumak istemiyorsan sanayiye göndereyim" cümleleri eşliğinde 6-7 yanlış ve 1-2 boş ile ÖSS'yi kazandım (O zamanlar ÖSS deniyordu) Puanımın yüksekliği nedeniyle benim değil dershane rehber öğretmenimin seçtiği okula ve bölüme gittim. Ama işte asilik kanımda var. Durmadım. Duramadım. 1 sene hazırlık ve 1.5 sene 1. sınıfa devam etmeyip kampüsün internet kafesinde havuzunda zaman geçirdikten sonra aileme ben burada okumak istemiyorum diyerek okulu bırakıp tekrar ÖSS'ye girmeye karar verdim. Toplamda 3-5 saatlik bir çalışma ile ÖSS'yi ikinci kez kazandım. Tabi bu sefer puanım da netlerim de biraz düşüktü. Sınava girmeden önce "Ya sınıf öğretmenliği ya okul öncesi öğretmenliği" derken sınav sonuçları gelince "sınıf öğretmenliği neme lazım ben gider Sinopta okul öncesi öğretmenliği okurum" demeye başladım.
Öyle ya da böyle hayatımda şu ana ulaşmama sebep olan yola girdim. İlk yetişkinlik yıllarımda "Aileme yeterince yük oldum artık adam olacağım" diyerek başladım tekrar ders çalışmaya ; kendime çeki düzen vermeye. Hem artık sevdiğim yerdeydim. Bölümümdeki erkekler birkaç yıl öğretmenlik yapıp sonra müdürlüğe geçmeyi düşünürken ben ne kadar çocuğa faydalı olabileceğimi düşünmeye başlamıştım bile. 4 yıllık iyinin üstü pekiyinin altı öğrencilik hayatımdan sonra KPSS'yi 95 puanla ve Türkiye 30.su olarak kazandım. Kazandığım puanın yüksekliği sayesinde doğu görevi sayılan en güzel okulları yazdım. Yazdım da ne oldu..?
Buradan sonrasını anlatmayacağım. Lakin Devletimize kırığım. Doğu hizmeti affı , İl dışı ile il içi atamaların birlikte yapılması sebebiyle tercih ettiğim okul boş kalırken benim oraya atanamamam , Sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi derken bir türlü istediğim/hak ettiğim gibi bir okulda göreve başlayamadım. (Geçen seneye kadar)
8 yıllık öğretmenim ve 8 yılda 5 defa okul 12 defa da ev değiştirdim. Her okul her çocuk birşeyler kattı bana. Ama hani derler ya "Küçük beyinler birkaç şey öğrendiğinde kendini büyüdüm zannedermiş" o hataya düşmemeye çalışıp kendimi her zaman yolun başında saydım.
Her okul değiştirişimde velilerimin neredeyse tamamından "Aaaa erkek okul öncesi öğretmeniiii!!!" 4-5 tanesinden "Erkek okul öncesi öğretmeni mi? İlk defa duyuyorum. Hadi hayırlısı!" ve birkaç tanesinden "İyi iyi. Erkek öğretmen daha iyidir." cümlesini duymaya alıştım.
Tabi hayatım okullardan ibaret değil. Daha üniversitedeyken okuloncesiforum.com adlı okul öncesi öğretmenlerine yönelik bir forum sitesinde yöneticilik yaptım. Okulu bitirdikten sonra sınıf arkadaşımla birlikte Facebook'ta "OkuLöNCeSi GeLeCeGiN SeSi" adlı sayfayı (şu an 85.000 kişi) kurduk. 2013yılında evlenene kadar aktif olarak etkinlik ve fikir paylaşımı yaptım. Evlendikten kısa bir süre sonra facebook sayfasına http://geleceginsesleri.blogspot.com isminde bir blog sayfası açtım. Az önce baktım da bu sayfa da 187.000 görüntülenmeye ulaşmış. Kısa süre sonra da "Minik Portakal" adlı facebook sayfasıyla (Durduğu yerde durmamış ; 10.000 kişi olmuş) http://minikportakal.blogspot.com.tr adresini kurdum. (200.000 görüntülenmeye ulaşmış) Tabi maymun iştahlılığım ve internete ayırdığım zamanın fazlalığı sebebiyle hiçbiri uzun soluklu olmadı ve 2014 yılında hem sosyal medyayı hem de blog yazmayı bir bıraktım tam bıraktım.
Şimdi ne oldu da yeniden başladım? Bu yıl tekrar tam gün öğretmenliğe başladım. Dolayısıyla okuldan eve evden okula... Eve geldikten sonra uyumadan önce yaklaşık 3-4 saat vaktim oluyor. Dışarı çıkayım desem hava kararmış oluyor. Kahvehane alışkanlığım yok. Disko-bar zaten hiç sevmedim. Şimdiden sonra seveyim desem yaş olmuş 35... Birkaç arkadaş edineyim diyorum ama olmuyor. "Farklıyım" bir kere. "Farklıyım" derken yanlış anlaşılmasın. "Dünyanın merkeziyim" , "Özelim" "Herkes bana tapmalı" şeklinde değil. Sadece "Farklıyım" "Uyumsuzum" Neyse öyle ya da böyle okuldan ve uykudan kalan 3-4 saatlik vaktimi evde yarı dolu yarı boş geçiriyorum. Varsa yoksa sonraki güne hazırlık yap , dizi ya da film izle. (Biraz adam olsam da tekrar kitap okumaya başlasam fena olmayacak hani...) Vaktimi boş geçirdiğime karar verdim ve işte yeniden sahalardayım...
Bu sefer blog yazmaya çok fazla gömülmeyerek tadında bırakmaya çalışacağım ki biraz daha uzun soluklu olsun. Ve bu sefer öncekilerde olduğu gibi sırf etkinlik , form , belge paylaşmak yerine gezi , gözlem ve düşüncelerimi de paylaşmaya çalışacağım. Umarım bu sefer bu işi becerir , içimdeki maymunun iştahını kapatır ve uzun soluklu bir blog yazmaya başlarım.
Okul Öncesi Öğretmeni
Mustafa ERİŞKİN
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder